Hz.
Eyyûb (a.s)’in Kur’an’da Zikredilmesi:
Hz.
Eyyûb (a.s)’in Başına Gelen Bela:
Hz.
Eyyûb (a.s)’m Kıssası İçerisine Giren İsrailiyatlaratlar:
Hz. EYYUB (AS)
“Eyyûb’a gelince,
o, Rabbine: ‘Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin!”
diye yalvardı. Bunun üzerine Biz; tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler
için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve
sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona, aile fertlerine, ayrıca bunlarla
birlikte bir mislini daha verdik.” (Enbiyâ: 21/83-84)
Hz. Eyyûb (a.s)’in Kur’an’da Zikredilmesi:
Hz. Eyyûb (a.s)’ın
ismi; Kur’ân-ı Kerîm’in Nisa, En’âm, Enbiyâ ile Sâd Surelerinde olmak üzere
toplam 4 yerde geçmektedir.[1]
Yüce Allah, Hz. Eyyûb
(a.s)’ı, kendilerine ayrı ayrı olmak üzere iman edilmesi gereken peygamberler
arasında zikretmiştir.
Hz. İbrâhîm (a.s)’m
soyundan bahsedilen ayetteki sıralamadan anlaşıldığı üzere; Hz. Eyyûb (a.s),
Hz. İbrâhîm (a.s)’ın soyundandır:
“Biz, İbrahim’e;
îshâk’ı ve (Ishâk’ın oğlu) Ya’kûb’u da armağan ettik, hepsini de doğru yola
(peygamberliğe) ilettik.
Nitekim daha önce de
Nuh’u ve ‘ibrahim’in soyundan’; Davud’u, Süleyman ‘ı, ‘Eyyûb ‘u, Yûsuf’u, Mûsâ
‘yi ve Hârûn ‘u doğru yola (peygamberliğe) iletmiştik. Biz, iyi davrananları işte
böyle mükafatlandırırız. [2]
Hz. Eyyûb (a,s)’in Soyu:
Alimler, Hz. Eyyûb
(a.s)’in soyu hakkında ihtilaf etmişlerdir.
: Ebu’I-Bekâ’ derki:
“Hz. Eyyûb (a.s)’m soyu hakkında hiçbir şey doğru değildir.”
% Fakat İbn Kesir, Hz.
Eyyûb (a.s)’ın, Hz. îshâk (a.s)’m oğlu Ays (İs)’in sülalesinden geldiği ile
ilgili görüşü tercih etmiş ve annesinin de, Hz. Lût’un kızı olduğunu, İbn
Asakir’den naklen anlatmıştır.[3]
Hz. Eyyûb (a.s)’ın
soyu hakkında tercih edilen görüş; İbn İshâk’ın naklettiği şu görüştür:
“Eyyûb b. Emûs b.
Zârih b. el-Ays (İs) b. İshâk b. îbrâhîm a.s.)’dır.[4]
Hz. Eyyûb (a.s)’in Başına Gelen Bela:
Hz. Eyyûb (a.s); malı,
ailesi ve beden ile ilgili şiddetli bir belaya tutulmuştu. Fakat Hz. Eyyûb,
Yüce Allah’a hakkıyla kul olmanın modeli oldu. Tükenmez bir sabır gösterdi.
Sıkıntılara katlanmadaki örnekliği, dillere destan oldu. insanlar, onun sabrı:
“Eyyûb’un sabrı gibi sabır” diye anlatılır oldu… Yüce Allah’ta, Hz.
Eyyûb (a.s)’ı, şu sözüyle şöyle övmektedir:
“Gerçekten Biz,
Eyyûb’u, sabırlı (bir kul) bulmuştuk.[5]
Hz. Eyyûb (a.s);
servete, mala ve çoluk çocuklara sahip zengin bir kimseydi. Geniş
arazileri,tarlaları ve bostanları vardı.
Allah, (ilk önce) Hz.
Eyyûb (a.s)’ı, bu nimetler ve bolluklarla imtihan edip ona; zenginlik,
rahatlık, sıhhat, bol çocuk ve aile verdi. O ise; takvalı bir kul ve Allah’ın
nimetlerini anan ve şükreden bir kimse idi. Dünya, onu, aldatamadı ve onu
fitneye düşüremedi.
Sonra Allah, bu
nimetleri, onun elinden çekip aldı. Bunun sonucu olarak; malını, ailesini ve
çocuklarını kaybetti. Sıkıntı verici ve bitkin düşürücü hastalıklar onu sardı.
Fakat O, bu belaya karşı sabredip Allah’a hamd etme ve O’na övgüde bulunmaya
devam etti. O halde bile takvasından, kulluğundan ve Allah’a olan
teslimiyetinden hiçbir şey değişmedi.
O; rahatlık ve bolluk
zamanında da, belaya duçar olduğu zamanda da, Rahmanın rızasını elde etme ve
Şeytanın hilesini boşa çıkarma açısından Allah’ın Salih kullarına örnek bir model
oldu.
Dediler ki: Hz.
Eyyûb’un hanımı; Hz. Yûsuf un torunlarından Rahme Âdında Sâliha ve mü’mine bir
kadındı… Bu kadın; Hz. Eyyûb (a.s)’a, hem rahatlık ve bolluk zamanında ve
hem de bela ve sıkıntı zamanında da terk etmeyip hep yardımcı oldu. Bu sebeple
de hem zenginlik ve hem de sıkıntı hallerinde kocasıyla birlikte (kendilerine
verilen nimetlere ve sıkıntılara) şükreden ve sabır gösteren bir kimseydi.
Sonra Şeytan, belaya
uğradığı sırada Hz. Eyyûb’un yanma sokulup ona (halini Rabbini şikayet etmesi
için teşvik etmeye) çalıştı. Fakat bunda başarılı olamadı. Bu defa bir
fırsatını bulup hanımının yanma sokulup ona:
– ~ “Daha ne
zamana kadar sabredeceksin?” diye vesvese verdi. Bunun üzerine kadın,
ümitsizlik ve morali bozuk bir vaziyette (Şeytanın bu vesvesesine kanıp)
kocasının yanma gelerek ona:
– “Bu sıkıntı
daha ne zamana kadar sürecek?” diye sordu. Hz. Eyyûb, hanımının bu sözüne
sinirlenip ona:
– “Bolluk içerisinde ne kadar
kaldın?” diye sordu. Hanımı:
– “80 yıl”
diye cevap verdi. Hz. Eyyûb, ona:
– “Sıkıntı
içerisinde ne kadar kaldın?” diye tekrar sordu. Oda:
– “7 yıl” diye cevap verdi. Bunun
üzerine Hz. Eyyûb, hanımına:
– “Bunca rahatlık ve bolluk içerisinde
geçirdiğim yıllara karşılık bu sıkıntıya katlanmadan bu sıkıntıyı üzerimden kaldırmasını
Allah’tan istemekten haya ederim” dedi. Daha sonra da:
– “Allah’a yemin ederim ki, eğer iyileşecek
olursam, sana yüz (100) sopa vuracağım.” dedi. Bu olay üzerine Hz. Eyyûb,
hanımının, kendisine hizmet etmesini yasakladı.[6]
Yalnız basma kalınca,
Rabbine şöyle yalvardı:
“Başıma bu dert
geldi. Sen, merhametlilerin en merhamet-lisisin![7]
. Allah Hz. Eyüp’ün
duasını kabul edip belayı üzerinden kaldırdı.Allah O’na, ayağı ile yere
vurmasını vahyetti. O’ da ayağı ile yere vurdu, yerden O’nun için soğuk bir su
fışkırdı. Bunun üzerine Allah ona o sudan içmesini ve yıkanmasını em-
retti. Böylece Allah
ona şifa verdi.Eskisinden daha sıhhatli ve daha kuvvetli oldu. Yüce Allah bu
konuyla ilgili olarak şöyle buyurdu:
“Eyyûb’a gelince,
o, Rabbine: ‘Başıma bu dert geldi.. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin!’
diye yalvardı. Bunun üzerine Biz; tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler
için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve
sıkıntı olarak ne varsa giderdik
ve ona, aile
fertlerine, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.[8]
Yine yüce Allah bu
konuyla ügili olarak şöyle buyurmaktadır;
“(Ey Muhammedi)
Kulumuz, Eyyüb’ü de an. Çünkü o, Rabbine nida etmiş ve: ‘Doğrusu şeytan, bana
bir yorgunluk ve azab verdi’ diye seslenmişti. (Bizde, ona): ‘Ayağını yere vur!
İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su ‘(dedik. Bunu,) Bizden bir rahmet ve
akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona, hem ailesini hem de onlarla
beraber bir mislini bağışladık. (Ona): ‘eline bir demet sap al da onunla
(hanımına ) vur, yeminini bozma’ (dedik). Gerçekten Biz, Eyyûb’u sabırlı (bir
kul) bulmuştuk. O ne iyi kuldu. Daima Allah ‘a yönelirdi.[9]
Yüce Allah, Hz.
Eyyûb’un; hanımına yüz sopa vuracağı ile ilgili ettiği yeminini bozmamasını,
100 başak sapından bir demet veya S 00 hurma yaprağından bir tutam alıp onunla
hanımına vurarak yemini yerine getirmesini emretti. Allah böyle bir çağrıyı;
Hz. Eyyûb’a olan merhameti, ve hanımının da ona, sıkıntılı günlerinde çok güzel
hizmet etmiş olduğu için emir buyurdu.
İbn Kesîr bu konu ile
ilgili olarak derki: “İşte bu, Allah’tan korkan ve O’na itaat edenler
için bir çıkış yolu ve çare idi. Bu çare; özellikle sabırlı, çilekeş, sadık,
dürüst ve iyiliksever karısı için bulunmuştu. Allah, o kadından razı olsun…
Yüce Allah, bu ruhsat ve çarenin sebebini şöyle açıklıyor;
“Gerçekten Biz,
Eyyûb ‘u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O ne iyi kuldu. Daima Allah’a
yönelirdi.” (Sâd: 38/44)
Fıkihçılarm çoğu; bu
ruhsatı; ‘yemin’ ve ‘adak’ konusunda kullanmışlardı. Diğer fîkıhçılar, bu işi
daha genişleterek ‘yeminlerden kurtulma hususunda hileler’ adı altında fıkıh kitaplarında
işlemişlerdir. Bu tür bahislerin başına da, bu ayeti yerleştirmişlerdir. Bu
bahislerde ise, tuhaf ve garip şeylerden bahsetmişlerdir.[10]
Hz. Eyyûb (a.s)’m Kıssası İçerisine Giren İsrailiyatlaratlar:
Bazı kimseler, Hz.
Eyyûb (a.s)’a musallat olan ‘bela’ hususunda inanılması caiz olmayan
rivayetler aktarmışlardır. Bu rivayetler ise İsrâiliyattan nakledilmiş olup
bunlardan hiç birisi Sahîh değildir. Bunlardan biri de şudur:
Hz. Eyyûb (a.s)’m
hastalığı artıp sıkıntısı uzaymca, yanında oturanlar, ondan tiksinmiş,
insanlar ondan kaçar olmuş, yanma hiç kimse yaklaşmaz olmuş, bedeni öylesine
çürüyüp kokmuş ki, her tarafından kurtlar dökülür olmuş. Bunun üzerine onu,
beldelerinden çıkarıp şehrin dışında bulunan çöplük bir yere bırakmışlar…..
Bu tür hikayeler, tahrif
edilmiş Tevrat’tan yapılmış nakiller ya da Ehli kitabın sözlerindendir…
İşte bu hikayeler,
peygamberlik makamına ters düşmektedir…
Tevhid Uleması,
peygamberlerin, nefret verici hastalıklardan uzak olduğu hakkında görüş
birliğine varmışlardır. Buna göre bu tür hikayeler ve sözler, peygamberlik
makamına nasıl olurda uygun düşebilir?!
Doğru olan ise; Hz.
Eyyûb’a sıkıntı veren hastalığın, nefret verici bir hastalık olmadığıdır. Bu
hastalığa dair anlatılan hikayeler ve sözler ile ilgili hiçbir şey, Kur’an’da
ve Sünnet’te yoktur. Bu hastalık ancak normal bir hastalıktı. Ne var ki bu
hastalık senelerce sürdü. Hatta 7 sene ya da 18 sene sürdüğü rivayet
edilmektedir. Gerçek olan şu ki, Hz. Eyyûb (a.s), bu hastalığı, normal bir çok
insanın katlanamayacağı kadar uzun bir müddet çekti. Sonra Hz. Eyyûb (a.s)’a
gelen musibet yalnız bedenine isabet etmeyip bütün malını, mülkünü, çoluk çocuğunu
ve ailesini alıp götürdü. İşte bundan dolayı Yüce Allah şöyle buyurdu:
“Bizden bir
rahmet ve akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere ona, hem ailesini hem
de onlarla beraber bir mislini bağışladık[11]
Hz. Eyyûb (a.s )in ölümü:
Hz. Eyyûb (a.s), 93
yıl yaşadı.Allah, ona; çok mal ve çoluk çocuk verdi. 26 erkek çocuğu oldu.
Bunlardan birisinin adı, Bişr idi. Bazı tarihçiler, bu Bişr ile ilgili olarak
şöyle derler:
“Bu, Kur’ân-ı
Kerîm’in, peygamberler içinde ismini andığı Zülkifl’dir.”
Hz. Eyyûb (a.s), Rum
halkına, Peygamber olarak gönderilmişti. İşte bundan dolayı (bazı tarihçiler,)
Hz. Eyyûb’un, Rum halkından olduğunu söylemişledir.
Bazı tarihçilerin
kaydettiğine göre; Hz. Eyyûb’un türbesi, Dimeşk (Şam) ve çevresindedir.[12]
[1] Nisa: 4/163; En’âm: 6/84; Enbiyâ: 21/83; Sâd: 38/41
[2] En’âm: 6/84-87
Muhammed Ali Sâbûnî,
Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 606-607.
[3] İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 1/220-221; İbn
Asakir, Tarih, 3/191 (ç)
[4] İbn Kesîr,a.g.e? 1/220 (ç)
Muhammed Ali Sâbûnî,
Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 607.
[5] Sâd: 38/44
[6] Taberi Tarîhu’r-Rüsûl vel-Mülûk, 1/322; îbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye,
1/208; İbnü’l-Esir, el-KâmiI, 1/74
[7] Enbiyâ: 21/83
[8] Enbiya: 21/83
[9] Sad: 38/41-44
[10] ibn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, 1/210
Muhammed Ali Sâbûnî,
Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 607-611.
[11] Sâd: 38/43
Muhammed Ali Sâbûnî,
Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 611-612.
[12] Îbmi’1-Esîr, el-Kâmil, 1/76-77; İbn Kesîr, el-Bidâye
ve’n-Nihâye, 1/208-209
Muhammed Ali Sâbûnî,
Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 612-613.